Gezi stajımı bir rehber eşliğinde gerçekleştirdim. İlk gün rehberimizin anlatıları eşliğinde İzmir'i gözlemledim. Genel olarak Ege Bölgesi'ndeki çoğu yer, ismini Amazonlar'dan alırmış. İzmir'de ismini yine bir Amazon kraliçesinden almıştır.
İzmir Saat Kulesi (1.Gün-21.08.2014)

İzmir'in Konak meydanında, bu meydanı tanımlayan ve tamamlayan bu saat kulesi, II. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yılını kutlamak amacıyla yaptırılmıştır. Eski dönemlerde, şehir meydanlarına saat kuleleri dikilip insanlara zamanı göstermeye çalışırlarmış. Bu saat kulesi de bu amaçla yapılmıştır. Kule, 25 metrelik bir yüksekliğe sahiptir. Mimarisi, Arap özellikle de Kuzey Afrika mimarisinden izler taşımaktadır. Mermerden yapılmış 4 basamaklı bir platform üzerine konumlandırılmıştır. Kulenin etrafında dört adet çeşmesi vardır.Saat kulesinin konumlandırıldığı yapı (kaide), sekizgen bir forma sahiptir. Fakat diğer kısımlar kesme taşlardan yapılmıştır. Bu sekizgen kaidenin dört bir tarafında dörder sütundan oluşan ve bunların üzerinde kubbeleri bulunan yapılar vardır. Ana gövde üzerinde ise ay yıldız işlemeleri bulunmaktadır. Ayrıca gövde tamamıyla, baklava dilimine benzer şekiller içerisinde yıldız işlemelerine sahiptir. Bu yıldızlar beş kollu yapıya sahiptirler. Gövdenin hemen üstünde, dört tarafında dört adet saatin bulunduğu gövde ile ana gövdeyi birbirine bağlayan üç sıra halinde olan mukarnas işlemeleri bulunur. Bu saatler ise Alman İmparatoru II. Wilhelm'in hediyesidir. Kulenin en tepesinde ise ana gövdeden daha dar, sütunlar üzerine konumlandırılmış metalden yapılmış küçük bir kubbe yapısı vardır.


İzmir Yalı (Konak) Camii
Saat Kulesinin sağ tarafında Osmanlı döneminden kalma küçük bir camidir. O dönemde deniz kenarında olduğu için yalı ismi verilmiştir ve dönemin özelliklerinden dolayı klasik Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşımaktadır. Sekizgen bir plana sahip olan camii, tek bir kubbe ve minareye sahiptir. Saat kulesi gibi kesme taştan yapılmıştır. Özellikle pencere kısımlarında yoğun olarak çini detayları kullanılmıştır.
İlk Kurşun Anıtı
Meydanın önemli özelliklerinden biri sol tarafında bulunan gazeteci Hasan Tahsin heykelidir. Hasan Tahsin'de Atatürk gibi Selanik doğumludur. Gerçek ismi Osman Nevres'dir. Yunanlılar İzmir'e çıkarma yaptığı zaman ilk direnen ve ilk kurşunu sıkan kişidir. Öldürüldükten sonra cesedi buraya bırakıldığı için heykeli buraya, ilk kurşunu sıkar bir biçimde tasvir edilerek dikilmiştir.
Tarihi Asansör
 |
Şekil:1 Dario Moreno Sokağı |
Bu asansör Mithatpaşa Caddesi ile Halil Rıfat Paşa Semti arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla yapılmıştır. Çünkü o dönemde bu iki mekan arasındaki yükselti farkı çok fazlaymış ve ulaşım 155 basamaklı bir merdiven ile sağlanmaya çalışılıyormuş. Bu yüzden 1907 yılında bu asansör inşa edilmiştir. Asansöre açılan sokakta ahşaptan yapılan Osmanlı-Rum evleri bulunmaktadır. Bu evler genellikle cumbalı (evin bir bölümünün dışarı taşması) evlerdir. Bu evler birbirinin manzarasını kapatmayacak şekilde konumlandırılmıştır. Evlerin penceresi büyük tasarlanmıştır. Bunun sebebi de,
 |
Şekil:2 Dario Moreno Anıtı ve Vasiyeti |
İzmir bir liman kenti olduğundan dolayı denizden gelen esintinin içeri girmesini ve daha fazla ışığın evlere alınmasını sağlamaktır. Bu evler genellikle üç katlıdır. Evlerin en alt katı mahzendir ve daha çok kiler olarak kullanılırmış. Asansöre giden bu sokağın dar bir yapısı vardır. Bunun sebebi de o dönemde herhangi bir işgal sırasında direnişi sağlamak ve savunma yapmaktır. Bu dar sokağın sonunda, yani hemen asansör girişin olduğu kısımda Dario Moreno'nun yaşadığı bir ev olduğunu düşünülmektedir. Bu yüzden bu sokağın ismi Dario Moreno'dur. Bu kişi müziğe aşıktır ve İzmir'i çok seviyordur. Öldükten sonra buraya gömülmek istiyor fakat annesi Kudüs'de yaşadığı için bu vasiyeti yerine getirilemiyor ve

Kudüs'e gömülüyor. Bu kişi, asansörle yukarı çıktığımız da dinlediğimiz şarkının hem sözlerini yazan hem de bu şarkıyı seslendiren kişidir. Bu tarihi kuleye iki asansör ile çıkış sağlanmaktadır. O dönemlerde bu asansörlerden biri elektrikle çalışırken diğeri hava gazı ile çalışıyordur. Bu asansörleri, babası bacağını kırdığı için 50 metre yükseklikte bulunan Halil Rıfat Paşa semtine ulaşımı güç olduğundan dolayı Nesim Levi adlı kişi yaptırmıştır. Asansörle yukarı çıkıldığında İzmir'in inanılmaz manzarasını kuş bakışı izleme fırsatı bulabiliyoruz. Ayrıca burada insanların bir yandan manzaraya bakıp bir yandan da oturup dinleneceği ve bir şeyler yeyip içeceği cafeler bulunmaktadır.
 |
Şekil:3 Asansörden İzmir'e bakış |
 |
Şekil:4 Asansörden başka bir bakış açısı |
Gezi stajımın ikinci gününü ,Çeşme Kalesini ve eşsiz bir güzelliğe sahip olan Alaçatı'yı gezerek tamamladım.
Çeşme Kalesi (2.Gün-22.08.2014)

Çeşme'nin önemli yapılarından biridir. 1508'de II. Beyazıt tarafından yaptırılmıştır. O dönemde Çeşme önemli bir limanmış. Bu yüzden de sık sık istilaya uğruyormuş. Bu amaçla yani savunma amacıyla yapılmış bir kaledir. Mimarı hatta mühendisi ve işçileri Türk'tür. Çünkü o dönemde Türk nüfusu çok fazlaymış. Kale yapıldığı dönemde tam olarak deniz kıyısına konumlandırılmış. Ancak zamanla denizin doldurulmasıyla şimdiki konumu olan merkezden sahile giden bir yol üzerinde bulunmaktadır. Çeşme kalesi ticaret ve savaş gemilerini kötü hava koşullarından ve düşman saldırılarından korunma görevini üstlenmiştir.

Kale mimarisi açısından dönemin bütün özelliklerini taşımaktadır. Tamamiyle Osmanlı mimarisi hakimdir ve çok büyük surlara sahiptir. En yüksek yerine çıktığımızda çeşmenin eşsiz manzarasını bütün çıplaklığıyla görme fırsatı bulabiliriz. Bu yapı, Uluslararası Çeşme Müzik Yarışmalarında konser olarak ve genel olarak Çeşme Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır. Ayrı ayrı sergi odaları vardır. Bu odalar içinde Osmanlılardan, Romalılardan ve Antik Yunandan kalma sikkeler vardır. Başka bir odada Osmanlı-Rus savaşını anlatan çizim ve resimler vardır. Askerlere ait madalyalar bulunmaktadır. Diğer bir odada ise amphoralar bulunmaktadır. Bu amphoralar sadece gemilerde kullanılan, balçıklardan büyük küplerdir. Genellikle dönemde çok fazla üretimi olan zeytinyağı ve şarap taşımacılığında kullanılan araçlardır. Bu amphoraların uç kısmı sivridir ve böylece gemilerdeki boşluklara yerleştirilip içindeki sıvının dökülmesi engellenir. Bunların yanında pişmiş topraktan yapılan tanrı ve tanrıça heykelleri, mermerden yapılan büstler de bulunur. Kalenin hemen girişinde Cezayirli Hasan Paşaya ait bir de heykel bulunmaktadır. Bu kişi Osmanlı- Rus savaşında Rusları limandan uzaklaştırdığı için sadrazamlığa kadar yükselmiştir.Yanında bir arslan ile tasvir edilmiştir. Bunun da sebebi küçük yaşta yanına bir arslan almıştır ve onu eğiterek sürekli onunla gezinmiştir. Bu ilginç özelliğinden dolayı onu herkes bu şekilde tasvir etmeye çalışmıştır. Burada da onun bu heykelini görebiliriz.



Çeşme/Alaçatı

İzmir'in Çeşme ilçesinin bir beldesidir. Ege Denizi'ne kıyısı olan bu belde, tarihi taş evleri, rüzgar sörfü ve plajları ile ünlenmiştir. Buranın karakteristik özelliklerinden en önemlisi tarihi taş evleridir. Bu evlerin tarihi Rumlara kadar uzanmaktadır. Bu evler arnavut kaldırımlarıyla döşeli dar sokaklar boyunca uzanmaktadır. Bu dar sokaklar etrafında cafeler, hediyelik eşya dükkanları ve lokantalar bulunmaktadır. Bu yerler de beldenin mutfağını (sakızlı dondurma, kumru, deniz mahsülleri, ot yemekleri... ), tarihini ve diğer özelliklerini tanımamıza yardımcı olmaktadır. Evler kesme taşlardan oluşturulmuştur ve bu taşların bir araya gelişlerinde kullanılan

harç, evlerin yazın serin kış zamanı da çok fazla soğuk olmamasını sağlamaktadır. Evler genellikle iki katlıdır, görkemli binalar yoktur burada ve çoğu cumbalı evlerdir. Bu taş evlerin genellikle kenarları mavi renge boyanmıştır ve günümüzde çoğu otel olarak restore edilmiştir. Alaçatı'nın en önemli özelliklerinden bir diğeri ise dünyanın önemli sörf merkezlerinden biri olmasıdır. Rüzgarlı gün sayısı fazla olduğundan dolayı beldede çok rahatlıkla sörf yapılabilir hatta birçok sörf eğitim merkezi bulunmaktadır. Ayrıca bölgenin simgesi durumunda olan bir de yel değirmenleri vardır. Bu yel değirmenleri, 100-150 yıl önce inşa edilmiş Türkiye'nin ilk rüzgar enerji santralleridir. Bu değirmenler, buğdayı una çevirmek için kullanılırmış.
 |
Şekil:1 Alaçatı sokağından bir görünüş |
Stajımın 3. gününde ise İzmir'in Selçuk ilçesinde vakit geçirdim.
Yedi Uyuyanlar Mağarası (3.Gün- 23.08.2014)
 |
Şekil:1 Mağara girişi |
 |
Şekil:2 Mağara içi fotoğrafları |
Bu mağara İzmir'in Selçuk ilçesinin Panayır Dağı eteklerinde yer alır. İnanışa göre; o dönemin Roma İmparatoru putperest olduğu için kendi inancına sahip olmayanları yakalatıp öldürtmektedir. Sarayda çalışan altı genç ise bu inancı kabul etmediğinden dolayı hükümdar onları çağırttırıp uyarır. Bu durum üzerine, kendi inançlarından vazgeçmeyen gençler, saraydan kaçmaya karar verirler ve yolda bir çoban ile köpeğiyle karşılaşırlar. Gençler gibi Hristiyanlık inancına sahip olan çoban ile köpeği onlara katılır ve çobanın gösterdiği bir mağaraya saklanırlar. Bunu duyan dönemin imparatoru Decius, mağaranın girişine kaçmasınlar diye askerlerine duvar ördürtür. Bu yedi genç burada bir uykuya dalar ve uyandıklarında karınları acıkmıştır. Bunun üzerine içlerinden birinin çarşıya gidip yiyecek almasına karar verirler. Çarşıya giden bu kişi her şeyin değiştiğini fark eder ve bir şey satın almak için cebindeki paraları gösterdiğin de çarşıdaki insanlar, bu paraların çok eski zamanlara ait olduğunu görüp her şeyi anlarlar. Aslında bu yedi genç 200 yıllık bir uykuya dalmışlardır.
 |
Şekil:3 Dilek ağacı |
Artık Hristiyanlık dini Roma İmparatorluğuna hakim olmuştur. O dönemde bu hikaye Hristiyanlık inancına göre yeniden dirilişin bir simgesi olarak gösterilmiştir ve bu gençler öldükten sonra buraya gömülmüşlerdir. Onların adına buraya aynı zamanda bir kilise inşa edilmiştir. Burada yapılan kazılarda kilise ve birçok yer altı mezarları ortaya çıkmıştır. Bizim sadece dört katını gördüğümüz bu yapı aslında yedi katlıymış. Gördüğümüz kısmı bile çok büyük ve geniş bir alanı kaplamaktadır. Birçok oyma mezar kalıntısı vardır burada ve yedi uyuyanlara ithaf edilen yazıtlar, kilise ve bu mezar taşlarında bulunmuştur. Bu mağaranın hemen yakınında bir de dilek ağacı vardır. Eski Türk kültürü Şamanizme göre insanlar
 |
Şekil:4 Mağara içi |
öldükten sonra onların ruhları hayat ağacına gitmekteymiş. Bu hayat ağacı, yerle gök arasındaki büyükçe bir ağaçmış. Bu ağaç üzerinde ise umay kuşu ( çift başlı kartal ) bulunurmuş. Bu dilek ağacı da bunu simgelemektedir. Buraya birçok insan gelip dilek dilemektedir. Ben de dileğimi dileyip buradan ayrılanlar arasındayım.
Meryem Ana Evi
Hz. İsa çarmıha gerilmeden önce yanında annesi Meryem ve havarilerinden Yuhanna bulunmaktaymış. İsa, Meryem'e ''artık o senin oğlundur'', Yuhanna'ya ise ''bu senin annendir onu sana emanet ediyorum'' ifadelerini kullanmıştır. Yuhanna da bu durum üzerine Meryem'in Kudüs'de bulunmasını doğru bulmamış ve İsa göğe yükseldikten birkaç yıl sonra onu Efes'e getirmiştir. Aynı zamanda kendisi de burada Hristiyanlık dinini yaymaya çalışmıştır. Meryem Ana ise son günlerini İzmir'in Selçuk ilçesinde bulunan bu evde geçirmiştir. Bu eve gidiş yolunda öncelikle bir havuz bulunmaktadır. Bu havuza kış döneminde sular dolup yazında manastırın ve evin su ihtiyaçları balçık borular vasıtasıyla karşılanırmış. Balçık boru olmasının sebebi, bu boruların kurşun borulara göre daha temiz ve sağlıklı

olmasıdır. Bu havuza vaftiz havuzu diyenlerde vardır ancak havuz vaftiz için çok derindir.
Eve doğru ilerledikçe yol üzerinde Meryem Ana'nın elleri açık bir biçimde insanları hoşgörü ile karşılayan bir heykeli vardır. Bu heykelden sonra Meryem Ana evine ulaşıyoruz. Evle ilgili göze çarpan noktalar, evin taşlar kullanılarak inşa edilmesi ve yapısının L şeklinde olmasıdır. İki katlı bir yapıdır burası ve sadece alt kısmı günümüze kadar korunmuş. Üst kısmı ise daha sonradan yapılmış. Eve, çok geniş olmayan ve kemerli yapısı olan bir kapı ile girişi sağlıyoruz. İlk olarak küçük bir sofa bizi karşılıyor ve daha sonra kubbesi diğerlerine göre daha büyük olan bir alana kemerli bir yapı ile geçişi sağlıyoruz. Burada Meryem Ana heykeli ve hemen önünde onun bir sunağı vardır. İçeride çok mistik bir hava hakimdir. Işığın pencerelerden çok fazla süzülmesi engellenerek ortam loş bir hale getirilmiştir. Bu geniş alandan sonra hemen sağ tarafta daha küçük bir oda vardır ve bu odadan da çıkış sağlanmaktadır. Evin hemen çıkışında mum yakılıp dilek dilemek için bazı yerler vardır. Hemen aşağısında ise üç adet çeşme vardır. Bu suyun da şifalı olduğuna inanıldığı için insanlar buradan su içip yanlarında su götürme fırsatı bulabiliyorlar. Yine bu çeşmelerin hemen yanında insanların dilek dilemesi için ayrılmış bir duvar vardır ve burada da insanlar peçete, çaput vs. yardımıyla dileklerini dileyebiliyorlar. Bu ev, 1891 yılında Alman bir rahibenin rüyasında burayı görmesi ve burada Meryem Ana'nın yaşadığını iddia etmesi üzerine bulunmuştur. Aynı zamanda Meryem Ana Evine Papa VI. Paul ve Papa II. Jean-Paul gibi ünlü isimler ziyaret etmiş ve burası Papa tarafından hac yeri olarak ilan edilmiştir.

 |
Meryem Ana Evi |
4. gün ise heyecanla beklediğim Efes Antik Kenti'ni keşfettim.
Efes Antik Kenti (4.Gün-24.08.2014)
Hem denizden gelen esintiyi içeri almak hem de savunma yapmak için iki dağ arasına kurulan bu antik kent, İzmir'in Selçuk ilçesinin sınırları içinde bulunur. Şehrin kurulma efsanesine göre; Atina kralı Kodros'un oğlu Androklos Ege'nin karşı yakasını keşfetmek ister fakat önce kahinlere danışır. Kahinler de ona balık ve domuzun olduğu bir yere şehir kurmasını söyler. Bu durumu anlayamayan Androklos askerleriyle birlikte yola çıkar ve geldiklerinde ise tuttukları balıkları pişirmeye karar verirler. Bir balık ızgara üzerindeyken hala canlı olduğu için sıçrar ve yangın çıkarır. Yaban domuzu da kokuyu alıp buraya gelir ve bunu gören Androklos, atına atlayıp onu öldürür ve askerlerine şehri burada kurmasını emreder. Şehir konumundan dolayı çok fazla istilaya uğrayacağından dolayı 15 km uzunluğundaki surlarla çevrilmiştir. Şehrin sadece %18' lik bir kısmı görünmektedir. Diğer kısımları hala toprağın altındadır. Başlangıçta Yunanlıların yaşadığı bu şehre daha sonra Romalılar yerleşmiştir. Burada yaşayan halk geçimini ticaret yaparak sağlamaktadır. En önemli ticaret ürünü mermerdir. Bununla birlikte şarap ve zeytinyağı da halkın gelirleri arasındadır. Dönemin suyu temiz olmadığından dolayı insanlar su yerine şarabı sulandırıp kullanmışlardır ve zamanla şarap dini bir içecek haline gelmiştir. Ayrıca Efes, doğu-batı arasında kapı durumunda olup o dönemde en büyük liman konumundadır ve vergiden muaf bir şehirdir. Çünkü birçok imparator tapınağı vardır.
Romalılar'ın Efes'e yerleşmesiyle İmparator Augustus buraya gelince burayı Roma'nın başkenti yapmıştır. Tamamiyle mermerden yapılan ilk şehir olan Efes Antik Kenti'ne, Magnesia kapısı ile giriş yapılır. Şehrin hemen giriş kısmında hamam, anıtsal yapılar, meclis binası ve konser salonu bulunmaktadır. Bu yapıları inceleyecek olursak;
- Şehrin Su Sarnıcı
Şehrin ana sarnıç binasıdır ve buraya üç adet akuadot (su kemeri) ile su sağlanmıştır. Sarnıcın olduğu kısım çok iyi süslenmiştir. Şehrin valileri burada toplantı yapmak ve burayı yaptıran kişiyi ölümsüzleştirmek adına buraya gelirlermiş. İnsanlar kullandıkları suyun bedelini ise evin su ihtiyacına göre açılan su deliklerinin büyüklüğüne göre öderlermiş.

Şehrin en geniş alanıdır. Çevresinde devlet daireleri bulunduğu için buraya Devlet Agorası denilmiştir. Vergiler burada ödenirmiş. Ayrıca dini toplantılar ve ayinler burada gerçekleştirilirmiş. Bu meydananın üç tarafında sıralı halde sütunlar bulunmaktadır. İmparator Augustus tarafından yaptırılmıştır.
 |
Şekil:1 Demir parçası |

Girişte hemen sağ tarafta yer almaktadır. Şehrin hem hamamı hem de spor yeridir. Roma döneminde okul olarak da kullanılmıştır. Kemerli bir yapısı vardır şekilde görüldüğü gibi. Bu yapı Romalılardan önce de kullanılmıştır. Bu yapının alt kısımları daha dar, üst kısımları daha geniş olarak tasarlanmıştır. Bu da yük taşıma kapasitesiyle ilgilidir ve böylece taşlar birbirlerine kenetlenmiş bir vaziyettedir. Her sütun parçasının içinde şekil 1 deki gibi demir vardır ancak demir düzgün durmadığı için kurşunu eritip yapışkan niyetine kullanmışlardır. Hatta Türkler, bu kurşunları mermerlerin arasından çıkarıp silah yapımında kullanmış. Hamamlar ise, kadın ve erkeklerin ayrı saatlerde kullandığı alanlardır. Köleler ise bu hamamları haftada bir kez kullanırlarmış. Farklı odalar ve farklı kullanım amaçları için farklı yerler bulunurmuş. İnsanların yıkandığı yerlere, zamanlarının çoğunu harcadığı odalara ve soyunduğu yerlere göre sıcak,ılık ve soğuk bölümler varmış. Ayrıca bu hamamlarda alttan ısıtma sistemi de bulunurmuş. Ama en ilginci ise bu kısımları felsefe için kullanmış olmalarıdır. Burada toplanıp sohbet edip tartışıyorlar ve çok zengin oldukları için de kusup tekrar yemek yiyorlarmış. Bu yüzden hamamlarda aynı zamanda kusma bölümlerinin olduğu düşünülmektedir.
 |
Şekil:1 Stoa Yapısı |
İki katlı bir yapıdır. Buraya dört basamakla ulaşılırmış. Ön cephesinde 67 sütun yer alırmış. Fakat günümüze kadar bunların bir bölümü gelmemiştir. Stoa, ön kısmı sütun, arkası kapalı ve üstü örtülü mekanlardır. Halkın yağmurlu havalarda ve havanın aşırı sıcak olduğu durumlarda sığındıkları dükkanların bulunduğu galerilerdir bu stolar. Boğa başlı olan bu sütunlar çatının ağırlığını eşit olarak yaymaya yarar.
 |
Şekil:2 Boğa başlı sütun |
- Sütun Başlıkları
Efes antik kentinde dört farklı sütun başlığı kullanılmıştır. Bunlar dorik, iyon, korinth ve kompozit sütün başlıklarıdır. Dorik sütun başlığında hiçbir süsleme yoktur. İon sütun başlığında koç boynuzu şeklinde işlemeler vardır. Korinth sütun başlığında ise akantus bitkisinin motifi varıdır. Kompozit ise korinth ve iyon sütun motiflerinin karışımıdır.
 |
İyon, korinth, dorik sütun başıkları |
O dönemde bayanlar yakılarak öldürülürken, erkekler; şarap, zeytinyağı, para ve değerli eşyalarıyla gömülürmüş. Çünkü yeniden doğuşa inanıyorlar. Köleler ise efendileri öldükten sonra, öldürülmek zorundaymış. Bu mezarları korumak için de Medusa sembolleri çizilmiştir. Onun gözlerinin içine bakan kişinin taş olacağına inanılır.
Tavla, İran kökenli bir oyundur. Bu oyun üzerinde hac işareti vardır. Bu hac işareti, İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğunu gösterir. Fakat erken dönem Hristiyanlıkta böyle işaretlerin çizilmesi yasaktır. Ancak insanlar bu şekilde anlaşma yolları bulmuştur.
- Odeon - Bouleuterion (Meclis Binası)
Yapı, hem meclis binası hem de tiyatro olarak kullanılmıştır. Antik dönem tiyatroları genellikle tepelerin yamaçlarına yapılmıştır. Oturma basamakları da bu yamaca uygun bir biçimde at nalı şeklinde yukarıdan aşağıya doğru inmiştir. Alt kısımları orjinal olup üst kısımları sonradan yapılmıştır. Yunan döneminde tiyatrolar açık ağızlı iken Roma döneminde önüne bir set duvar konulmuştur. Böylelikle akustik daha iyi sağlanmıştır. 1.500 kişilik kapasitesi vardır. Sahne, orkestra, oturma yerleri olarak üç ana kısımdan oluşmuştur burası. Oturma yerleri mermerden yapılmıştır. Bu antik tiyatro iki diazomalıdır. Diazoma, oturma basamaklarını yatay olarak bölen yürüyüş yoludur. Seyirci oturma basamaklarını dikey olarak kesen merdivenler (kerkides) vardır. İçeri de konserlere, meclis toplantılarına ve yarışmalara yer veriliyor.
 |
Şekil:1 Seyirci giriş-çıkış kapıları |
Küçük olduğu için gladyatör dövüşlerine yer verilmemiştir. Aynı zamanda burası şehrin iki danışma meclisinden birisidir. Kararların alındığı, zenginlerin ve din adamlarının bulunduğu yerdir. Giriş ve çıkış kapıları vardır. Bunlara kusma kapıları denilmektedir. Bu kapılar, kemerli bir forma sahiptir. Buradan da bu yapıların Roma dönemine ait olduğunu görebiliriz. Bu kemer sistemi sayesinde yapılarda ikinci ve üçüncü katlara çıkmak daha da kolaydır. Kemer sisteminden dolayı inşaat daha rahat hale gelmiştir. Odeon'un üzerinde yağmur suları için kanal olmaması buranın önceden üst kısmının kapalı olduğunu göstermektedir.
- Prytaneion (Belediye Sarayı)
Şehrin batı kısmında bulunan kalın dor sütunları olan yapıdır. Efes tanrıçası Hestia'nın sunağında kutsal ateş yanarmış ve Prytan bu kutsal ateşin devamlılığını sağlarmış. Çünkü bu kutsal ateş, şehrin bağımsızlığını ve devamlılığını sağlarmış. Eğer bu kutsal ateş sönerse liman kentinden gelecek olanlar, şehrin yağmalandığını düşünebilirmiş. Artemis heykeli bu bölgede bulunmuştur. Buradan da dinin ne kadar önemli olduğunu görebiliriz. Aynı zamanda burada valiler, şehri ziyarete gelen önemli insanlar buraya gelip toplantı yaparlarmış. Kısacası dinin ve politikanın iç içe olduğu bir yapıdır burası.
Caddenin tabanı mermerle kaplıdır ve altında kanalizasyon sistemi bulunmaktadır. Bu caddeye açılan dükkanlar varmış. İnsanlar bu caddede hem gezip hem de dükkanlarda vakit geçirirlermiş. Ayrıca stoalar sayesinde halk, gölgelik alanda yürüme fırsatı bulurlarmış. Aynı zamanda bu dükkanlar önünde önemli kişilere ait heykeller bulunurmuş.
Meydanın doğusunda Pollio Çeşmesi ve olasılıkla hastane, kuzeyinde Memmius Anıtı güneyinde ise Domitianus Tapınağı vardır.
Tıbbi malzemelerin burada bulunmasından dolayı buranın kölelere hizmet veren bir hastane olabileceği düşünülmektedir. Taşlardan oluşturulmuş bir yapıdır. Taşlar aynı sıra ve düzende değil daha dayanıklı olması için şaşırtılarak dizilmiştir.
- Domitian Tapınağı
İmparator Domitianus, erken dönem Hristiyanlıkta çok fazla işkence yapmıştır. Karısını öldürmeyi planlamıştır. Ancak karısı ondan önce davranıp kendi kölesine onu öldürtmüştür. 8 m'lik heykeli vardır. Ancak şuan İzmir Arkeoloji müzesindedir. Şehre ilk gelen insanlar öncelikle onun heykelini gördüğü için ona taparmış. Kendini burada Tanrı olarak affeden ve şehre imparator tapınağı yaptıran ilk kişidir. Ayrıca şehri vergiden muaf tutan kişilerden biridir. İki katlı bir yapı olarak karşımıza çıkan bu yapı dorik sütunlara sahiptir ve üzerine kadın ve erkek heykellerinden oluşan ikinci bir kat çıkılmıştır. Alt katı pazar yeri olarak kullanılırmış. Yapıda bitkisel motiflere ve abaküs süslerine yer verilmiştir.
Pollio adına yapılmış bir çeşmedir. Çeşmenin kuzeyinde hastane yapısı bulunmaktadır. Mermer kaplı bir çeşmedir. Büyük bir apsis şeklinde tasarlanmış geniş ve yüksek bir kemer yapısı vardır. Bu kemer yapısını sütunlar yerine payeler (taş ve tuğla örülerek yapılan taşıyıcılar) taşımaktadır. Payeler üzerinde akantus bitki motifleri bulunmaktadır. Bu çeşmenin orta kısmında ise bir havuz bulunmaktaymış. Bu kemer sistemi, ağırlığı iki tarafa da eşit olarak dağıtan yapılardır ve ortada bulunan taşa klit taşı denilmektedir. Bu kilit taş en son konulup bu şekilde yapının dengesini sağlanırmış. Bu sistem Romalılarla birlikte çok daha fazla görülmüştür.
 |
Şekil:1 Mozaik zemin |
Teraslar üzerine inşa edildiğinden dolayı buraya teras evler de denilmektedir. Zenginlerin oturduğu evlerdir. Kentin merkezinde oldukları için birçok açıdan avantajlıdır bu evler. Boyutları bugünkü evlerin 4-5 katı büyüklüğündedir. Evler kuzeye baktığı için daha serindir ve yamaç üzerine inşa edildiklerinden dolayı birbirinin manzarasını ve ışığını kapatmayacak şekilde konumlandırılmıştır. Evlerin önündeki alışveriş alanının zemini mozaikle kaplanmıştır. Evlerin içinde çeşmeler, alttan ısıtma, hamam ve tuvalet sistemi bulunurmuş. Yamaç evlerin bugünkü gibi pencereleri olmadığı için bu evlerin ortasında küçük avlular varmış. Evin ışık ihtiyacı bu avlular aracılığıyla sağlanırmış fakat yeterli olmadığı için içerilerde ortam loştur. Bu evlerin çoğu 2-3 katlı olarak tasarlanmıştır.


Efes'de tarihte bir kez isyan çıkmıştır. Pontus krallarından Mitidiates, burayı Romalı kralların elinden kurtarmak istiyor. Şehirde ise Yunan nüfusu fazla olduğu için halk da Mitidiates'i destekliyor ve 80 bin Romalı insan burada tek gece içinde öldürülüyor. Mitidiates, şehrin zenginliğini görünce burayı yönetmek istiyor. Romalı insanlar onun daha kötü olduğunu görünce tekrar Roma'nın yanında yer alıyorlar. General Sulla burayı tekrar işgal ediyor fakat insanlara kızdığı için onlardan vergi almaya başlıyor. Onun torunu Memmius da bu vergi sistemini kaldırdığı için insanlar onu çok seviyor ve onun adına bu anıtı dikiyorlar. Bu anıt kare bir plan üzerine oturtulmuştur. Kübik bir formu olan bu yapı iki katlıdır. düzgün kesilmiş taşlardan oluşturulmuştur. Dor sütunları arasına ise heykeller konumlandırılmıştır.
Hem rezervuar hem de şehre su dağıtmak
 |
Şekil:1 Trajan'ın ayağı altındaki küre |
amacıyla imparator Trajan onuruna yapılmıştır.Trajan zamanın da şehir en geniş sınırlarına ulaşılmıştır. Sütun kaidelerinin (sütunu taşıyan yapılar) sekizgen bir yapısı vardır. İki sütun arasında üçgen bir alınlık bulunmaktadır. Bu yapıyı taşıyan sütunlar korinth süslemesine sahiptir. Alt kattaki sütun başlıklarında ise kompozit süslemeler hakimdir. Bu sütun kaidesi ise kare forma sahiptir. İki katlı olan bu yapının ortasında İmparator Trajan'ın heykeli vardır. Fakat bu heykelden günümüze sadece Trajan'ın ayağının altında küre bulunan kısmı kalmıştır. Burada bu küre dünyayı simgelemektedir. Trajan bu heykeli ile 'Ben dünyanın hakimiyim' demiştir. Bu sözden dolayı Romalılar'ın dünyanın yuvarlak olduğunu bildikleri iddia ediliyor.

İmparator Hadrianus adına yapılmıştır. Önünde dört tane imparator heykeli vardır ama daha sonradan yıkılmıştır. Kemerli bir yapıya sahiptir bu anıt. Kemerli yapının ortasındaki Kite tanrıçası bulunmaktadır. Kite, şans tanrıçasıdır ve şehrin koruyucusudur. Arkasındaki büyük figür ise yılan başlı Medusa'dır. Kanının yarısının zehirli yarısının ölümsüzlüğü saklayan bir iksir olduğu düşünülmektedir. Perseus, onu öldürürken onun gözlerine bakadan sadece kalkanına bakarak onun geldiğini görüp onu öldürmüştür.

Genelde eski dönemlerde binayı korumak için kullanılırmış. Suriye tipinde olan alınlığı taşıyan tapınağın sütunları korinth tarzında işlemelere sahiptir. Ayrıca bu yapıda çok farklı süslemelere de bulunmaktadır. Medusa heykelinin olduğu yer yani kapı lentosunun üst kısmının sağ tarafında kadın savaşçı amazon figürleri sol tarafında da kuruluş efsanesindeki yaban domuzu avı hikayesi anlatılmıştır. Ayrıca gamalı haca benzer süslemeler vardır. Bu süslemelere menderes denilmektedir ve sonsuzluğu simgelerler. Türk kültüründen gelme bir semboldür. Ruhun sonsuzluğa erişmesinin simgesidir. Ayrıca kapı kısmında yumurtaya benzer abaküsler bulunmaktadır. Bunlar da bereketi sembol etmektedir.
Kuretler Caddesi'nin kuzey kısmında bulunmaktadır. Efes'de bulunan büyük hamamlardan biridir. İçerisinde sıcak, ılık, soğuk bölümleri varmış. Bunlara ek olarak okuma, dinlenme, terleme, soyunma ve oturma odaları da bulunurmuş. Bu yönüyle de Roma hamam sistemine uygun yapıdadır. Özellikle sıcak ve ılık kısımlarda Hypocaust Sistemi kullanılmıştır. Bu sistem, hamamın iç mekanını ısıtmaya yarayan ve o dönemde genellikle kullanılan bir alttan ısıtma sistemidir.
4. gün sonunda Efes'in sadece bir bölümünü gezebildim. Bu oldukça büyük ve ilginç kente 5. gün tekrar gelerek Efes Antik Kenti'ndeki yolculuğumu sonlandırdım.
- Herakles (Herkül) Kapısı (5.Gün-25.08.2014)
Herkül güç tanrısıdır ve 12 tane görevinden biri nemea aslanını öldürmektir. Derisine silah işlemeyen bir aslan türüdür ve Herkül onun boğazını sıkarak öldürmüştür. Bu kapı önündeki Herkül kabartması bu aslan derisini giyer bir biçimde tasvir edilmiştir. Nike heykeli de bu kapı üzerinde yer almaktadır. Bu kapı iki katlıdır ve Kuretler Caddesini yaya yolu haline getiren bir kapıdır. Kapının korinth tarzdaki sütunları geçidi daraltarak gelip geçenleri kontrol edip, zengin ve fakirleri birbirinden ayırırmış. Aynı zamanda at arabalarının şehre girmesini engelleyen bir kapıymış böylece bu kısımda yaşayan zenginlerin gürültüden etkilenmesi engellenmiştir.


Oktagonun karşısında yer alır. Sadece erkeklere ait olan bir tuvalettir. 50 kişilik bir kapasitesi vardır. Birçok kişinin aynı anda ihtiyacını giderdiği genel bir tuvalettir. Bu tuvaletler arasında bir bölme yoktur. Kış döneminde mermer çok soğuk olduğundan dolayı öncelikle buraya köleler gelip oturup mermerin ısıtılması sağlanırmış. Oturma kısımlarının hemen önündeki kanaldan temiz su alttaki kanal ise kanalizasyon sistemidir. Aynı zamanda burada sabun koyma yerleri de bulunmaktadır. Bu sistemin, modern tuvalet sisteminde Türkiye'den Avrupa'ya taşınıldığı düşünülmektedir. Burada korinth tarzda sütunlarla çevrilmiş bir havuz vardır ve içinde kurbağa, ördek gibi hayvanların çıkardığı sesten insanların çıkardıkları seslerin duyulmadığı iddia edilmektedir. Ayrıca burası düşünme, felsefe yapma yeri olarak da kullanılırmış.
 |
Şekil:1 Sabun koyma yeri |
Şehrin en çok gelir sağladığı yerlerden biriymiş. Burada erkekler gelip köle kızlarla birlikte olurlarmış. İki katlı bir yapıdır. Üst kattaki odaların kızlara, alt kattaki odaların ise konuklara ait olduğu düşünülmektedir. Bu aşk evi Venüs'e adanmıştır. Salonda da Venüs heykeli bulunmaktaymış. Zenginler kütüphaneye gider gibi yapıp Mermerli Cadde'nin altındaki bir geçitten Aşk Evine giderlermiş. Evin tabanında, buranın dört mevsim açık olduğunu simgeleyen renkli mozaikler vardır. Mermerlerle kaplı bir yapıdır bu Aşk Evi. Çok temiz bir yapıymış. Girişte ayaklar temizlenir çıkışta ise hamama gidilirmiş.

Kleopatra'nın kız kardeşi için yapılmış bir anıttır. Kleopatra Mısır değil Yunan kökenlidir ve onunla üvey kardeşi arasında büyük bir rekabet varmış. Kleopatra'nın sevgilisi onun üvey kardeşi olan Arsinoe'i buraya sürgün ediyor ve burada onu öldürtüyor. Arsenik kelimesi buradan türemiştir. Çünkü kadının bir çeşit kurşunla öldürüldüğü düşünülmektedir. Bu anıt 9 m uzunluğunda kare planlı olup yapıdaki mermer bir lahit içinde Arsinoe'nin olduğu bir mezar odası bulunurmuş. Yapının üzerinde basamaklı ve sekiz köşeli bir altyapı ve bunu çevreleyen korinth düzenli sütunlar vardır. Bu anıtsal mezar, piramit şeklindeki bir çatıya sahiptir.
 |
Oktagon |
U formunda bir yapıya sahip olan anıtın sütunlarında hem korinth hem de kompozit süslemeler vardır.
- Celsus Kütüphanesi
Bu dönemde en büyük kütüphanenin Mısır'da olması sebebiyle, papirus kağıdı Mısır'dan getirilirmiş. Bu kağıt papirus bitki gövdesinden elde edilirmiş. Kütüphaneler dönemin en önemli merkezi ve turizmi başlatan en büyük etkenlerinden biri olduğu için Mısırlılar ile burada çok büyük bir ticaret varmış. Ancak Mısırlılar papirus kağıdını satmayı bırakınca Efes'de yaşayan Krates adlı bir kişi Bergama Krallığına onlar için bir kağıt üretebileceğini söylemiş ve keçi derisinden parşömen kağıdını yapmıştır. Deri işiyle uğraşan halk bu dönemde insanlara 'eğer tuvalet ihtiyacınız varsa benim dükkanıma gelin' dermiş. Çünkü o dönemde insan idrarı; deri sanayisinde, çamaşırhane, tekstil gibi alanlarda ve amanyok üretiminde kullanılıyormuş. Bergama'daki insanlar parşömen ile birçok kitap oluşturmuşlardır. Bergama ve Mısır'daki kütüphanelerden sonra Celsus dönemin üçüncü büyük kütüphanesiymiş. Ancak Sezar'ın savaş sırasında Mısır'daki en büyük kütüphaneyi yakmasıyla

Marc Anthony, Bergamadaki bütün kitapları Kleopatra için Mısır'a göndermiş ve böylece dönemin en büyük kütüphanesi Celsus olmuştur. Celsus kütüphanesi M.S 110 yılında Asya Valisi Celsus Polemeanus adına oğlu Julius Aquila yaptırmıştır. Hem kütüphane hem de Polemeanus'un anıtı olarak kullanılmıştır. Kütüphanenin girişinde mermer zemini olan çok büyük bir avlu vardır ve dokuz mermer basamak ile bu kütüphaneye çıkış sağlanmaktadır. Yapı resimlerden görüldüğü üzere iki katlıdır ve bir tonoz üzerine oturtulmuştur.Sütunları üzerine yuvarlak ve üçgen alınlıklar konulmuştur. 12 bin civarı cilt kitap vardır ve hepsi el yazmasıdır. Ayrıca bunun yanında rulolar halinde de el yazmaları bulunmaktadır. Bunları nemden korumak için bina çift duvar ile çevrilmiştir. Kütüphanenin arka ve yan duvarlarında ise bu el yazmalarının konulduğu iki üst sıra halinde nişler vardır. Ancak yapıda üçüncü bir sıra niş olması sebebiyle kütüphanenin üç katlı olduğu da düşünülmektedir. Kütüphanenin sütunlarına bakacak olursak kompozit, korinth sütun başlıklarına sahip olduğunu görebiliriz. Ayrıca yapının ön cephesinde sütunlar arasında kapılar,nişler ve pencereler bulunur. Burada bulunan Yunanca ve Latince yazılarda Celsus'un hayatı anlatılmaktadır. Buradaki nişlerde ise dört kadın heykeli bulunmaktadır. İlk başta yer alan heykelin ismi Sofia'dır ve ismi Ayasofya'dan gelmektedir. Bilgeliği temsil etmektedir. Yanındaki heykel Arete'dir. 'ar' kelimesinden gelen namus, erdemi simgeler. Üçüncüsü Ennoia, ise aklı sembolize eder. Sonuncusu ise Episteme, anlayışı temsil etmektedir. Bunlar valide bulunan özelliklermiş. Buraya ait ilginç bir de hikaye vardır. Bu hikayeye göre, kütüphanenin altında bir tünel bulunmaktaymış. Erkekler eşlerine kütüphaneye gidiyorum diye yalan söyleyip buradan aşk evine geçerlermiş.




 |
Şekil:1 Kabartmalar |
Celsus kütüphanesinden sonra ilerlediğimiz caddede yolun iki tarafında gladyatör, başı ters dönmüş Medusa kabartmaları boğa, koç gibi hayvanların kurban sahneleri bulunmaktadır. Şekil:2'de bulunan kalp; aşk evini, sol ayak; aşk evinin, yolun sol tarafında olduğunu, kadın figürü; aşk evindeki kadınları, çarpı işareti ise yolun karşı tarafını ifade etmektedir. Burada bir de mum koyma yerine benzetilen ufak bir alan vardır. Eğer buradaki mum yanıyorsa aşk evi açık, yanmıyorsa aşk evi kapalıdır. Bu dünyanın en eski reklam tabelası olarak kabul edilmiştir. Caddede insanların cezalandırılıp kırbaçlandığı bir yer vardır. İnsanlar buraya bir elini geçirdikten sonra elleri bağlanıp burada dövülüp kırbaçlanırmış. Aslında burası bir nevi uyarı amaçlı da yapılmıştır. Eğer siz de bunları yaparsanız bu şekilde cezalandırılırsınız gibi.
 |
Şekil:2 Reklam tabelası |
Bu caddeden sonra şehrin antik tiyatrosuna ulaşıyoruz.
 |
Şekil:1 Duvar boyu |
Helenistik dönemden kalma Yunan tiyatrosuyken Roma döneminde tadilata girmiş ve kapasitesi arttırılmıştır. Bu tadilatla birlikte tiyatronun mimari özellikleri de değişmiştir. Mesela tiyatroya giriş-çıkış kapıları kemerli bir forma sahiptir. Bu da Roma mimarisinin özelliklerinden biridir. Ege Bölgesi'ndeki tiyatrolar bu tiyatro gibi genellikle batıya bakmaktadırlar. Çünkü denizden gelen o esinti hem akustiğe hem de insanların rahatlamasına katkıda bulunurmuş. Tiyatro bir yamaca konumlandırılmasından ve yine batıya bakmasından dolayı insanlar, gün batımını izleyebilme fırsatı buluyorlarmış. Daha çok farklı şovlar için kullanılmıştır. Özellikle sahne duvarının neredeyse insan boyutunda olması burada gladyatör dövüşlerinin yapıldığını bize söylemektedir (şekil:1).
 |
|
Çünkü, gladyatör dövüşlerinde eğer bu duvarlar büyük olmazsa vahşi hayvanların ya da gladyatörlerin direk saldırabilme imkanı vardır. Burası sadece gladyatör dövüşleri için değil aynı zamanda konserler içinde kullanılmaktadır ve hala kullanılmaya devam etmektedir. Çünkü hala akustiği çok iyidir. Tarkan, Pavoretti gibi ünlü isimler buraya gelip konser vermiştir. Bu muazzam akustiği sağlamak amacıyla o dönemde üst kısımlara kemer sistemi yapılmıştır. Bu kemer sistemi ile kat çıkmak da çok kolaylaşmıştır. Yunanlılar zamanında sadece tiyatronun yanlarında kapılar varken Roma döneminde yapılan tadilat ile kapasite ve bu kapıların sayısı ile tarzı da değişmiştir. Romalılar bu kapılara kusma kapısı demektedir. Bu kemerli kapılar sayesinde insanlar üst katlara rahatlıkla çıkıp inerlermiş. Ayrıca bazı oturma yerlerinde insanların isimleri yazmaktadır. Buradan da kendilerini özelleştirip biletlerini alıp bir yıl

boyunca burada oturma hakkı elde ettikleri düşünülmektedir. Bu biletlerin balçıklardan yapılmıştır. Tiyatro bittikten sonra bunları toplayıp tekrar bu bileti başka bir oyunda kullanırlarmış. Bu dönemde aynı zamanda bir de tiyatro oyunları sergileniyormuş.Yunanlılar zamanında komedi, drama gibi oyunlar çok ön planda iken Roma dönemiyle birlikte gladyatör dövüşleri daha çok önemli bir hale gelmeye başlamıştır. Bu dövüşlerin çok etkin olması Roma'nın çökmesinde çok önemli bir etken olduğu düşünülmektedir. Çünkü zamanla eğitim seviyesi düşmüştür. Vergilerin, işsizliğin, imparatora tepkilerin arttığı zamanlarda böyle büyük oyunlar düzenlenerek insanların dikkati dağıtılmaya çalışılırmış. Roma da bu dövüşlerde vahşi hayvanlar kullanımı çok fazlaymış. Hatta bu hayvanlar günlerce aç bırakılıp daha sonradan insan eti verilip insanlara olan saldırganlığı daha çok artırılırmış.

Çok fazla paraların harcandığı bu oyunlarda genel olarak insanların yüzde onu hayatını kaybedermiş. Ayrıca bu dövüşler için gladyatörler 2-3 yıllık eğitim sürecinden geçerlermiş. Onların kullandıkları silahlar ise genellikle hemen öldürmeyen daha çok yaralayıp, can yakan silahlarmış. Genelde köle ve yabani insanlara karşı hayatta kalmaya çalışırlarmış. Bu gladyatörler yıllık iki defa dövüştükleri zaman çok fazla para alırlarmış. Hatta Romalı kadınlar bu tip insanlarla birlikte olmaya çalışırmış. Çünkü güçlü ve zenginlermiş. Tiyatro tüm bunlar dışında meclis binası olarak da kullanılmıştır. Yarım daire şeklindedir. Buradaki oturma yerlerine cavia denilmektedir. Tiyatroyu dikey olarak bölen yani insanların yürüyüp yerlerine oturdukları kısma da diazoma denilmektedir. Bu tiyatro iki diazomadan oluşmaktadır. Oturma yerlerinin hemen yanında şemsiye açıp güneşten veya yağmurdan korunmak için şemsiye yerleri için delikler açılmıştır. Dövüşün olduğu alanda ise yine yabani hayvanları zincirlemek için bulunan delikler bulunmaktadır. Sahnenin hemen arkasında gladyatörlerin, sanatçıların mola verip hazırlandıkları odalar vardır. Sahne kısmının olduğu yerde ise genellikle oynan tiyatro Dionysos'a affedildiği için bu bölümde onun heykeli bulunmaktadır.


 |
Şekil:1 Lahit ve mezarlar |
Tiyatrodan çıkarak Liman caddesine yürüdük bu yolun iki tarafında yine sütunlar bulunmaktadır. Bunlar da yine stoa yapısının kalıntılarıdır. Ayrıca yol üzerinde kilometre taşları bulunmaktadır. Bu taşlar bir limandan diğer bir limana olan mesafeyi göstermek içindir. Gezimizin en sonunda ise mezarlar ve lahitler bulunmaktadır. Burada aile, anıt mezar tipleri bulunmaktadır. İnsan boyunda olduklarından dolayı insan gömü lahitleridir. Daha küçük olanları ise kraemasyondan sonra bedenin küllerini koymak içindir. Bu lahitleri, mezarları korumak için ise yine üzerlerinde Medusa sembolü kabartmaları vardır.
 |
Şekil:2 Liman Caddesi |
Efes'teki ikinci günümü de bu şekilde sonlandırıp bu muhteşem antik kentteki gezimi sonlandırmış oldum. Ertesi gün ise gezi stajıma Şirince'de devam ettim.
Şirince (6.Gün-26.08.2014)

İzmir'in Selçuk ilçesine bağlı bir köydür Şirince. Bir dağ yamacına kurulmuştur. Bunun sebebi ise yine deniz esintisini içeri almaktır. Bu köyün eski isimlerine dair birkaç hikaye vardır. Kırk kölenin bu köyü kurması ve adına bu yüzden Kırkınca demeleri diğeri ise derebeyi halkının burayı keşfedip buraya kimse gelmesin diye isminin Çirkince koymalarıdır. Fakat daha sonra böyle şirin ve güzel bir yerin isminin Çirkince olmaması gerektiği düşünülüp Şirince diye değiştirilmiştir. Bu köyde Rumlardan kalma yapılar vardır genelde. Evlerin tamamı beyaz boyalı evlerdir ve bu da bir Rum yapısını bize sunmaktadır. Genellikle evler iki kattan oluşmaktadır ancak evlerin daha çukurda kaldığı yerlerde kat sayısı üç de olabilmektedir. Bu evlerin cepheleri genellikle aynı yöne bakmaktadır. Ayrıca aynı sıradaki evler aynı hizadadır ve öndeki evler ile arkadaki evler arasında belli bir uyum vardır. Bunlar birbirlerinin manzarasını kapatmayacak şekilde konumlandırılmıştır. Şirince'deki bu evler yığma taşlardan oluşturulmuştur ve genellikle geniş bir yapıya sahiptirler. Ayrıca bu evlerin balkonları yoktur sadece evdeki odanın bir kısmı dışarı taşacak (cumbalı evler) şekilde tasarlanmıştır. Evlerin pencere yapıları ise, genellikle ahşaptan oluşur ve ışık ile deniz esintisini içeri daha çok alabilmek için büyük ve çok sayıda kullanılmıştır.
 |
Şekil:1 Çarşı |
 |
Şekil:2 Şirince çarşısı |
Şirince, üzüm bağları ve zeytinliklerle çevrili olduğundan dolayı bölgede zeytinyağının ve meyve şaraplarının ticareti oldukça fazladır. Turizm açısından gelişmiş ve gelişmekte olan bir yerdir. Pansiyonları, butik tarzda otelleri, restaurantları ve şarap evleri vardır. Halk kendi ihtiyacını karşılamak adına birçok üretimde bulunur ve bunları da en güzel biçimde sunmaktadırlar. Örneğin, kendi ürettikleri şarapları, sabunları, kendi hazırladıkları yiyecekleri satmak gibi..
Bu güzel şirin mi şirin köyde bir de Protestanlar'dan kalma bir kilise bulunmaktadır.
St. John The Baptist Church


Şirince köyünde bulunan bu kilise mermerden yapılmış kemerli bir girişe sahiptir ve bu kemerin orta kısmının üzerinde de hac işareti bulunmaktadır. İki büyük ve altı küçük kubbesi vardır. Dört tonoza sahiptir ve bunları taşıyan süslemeleri olmayan sütunları vardır. Tabanda da yine mermer kullanılmıştır. Pencereler ise ışığı çok fazla içeri almamak için küçük, az sayıda ve demir kafeslidir. Fakat kilisenin kubbelerinden bir tanesi restore edilirken yapının daha fazla ışık alması için ışığı geçiren bir malzeme ile kaplanmıştır. Kilise, örme taşlardan oluşturulmuştur. Gotik tarzda bir kilise değildir. Çünkü büyüleyici bir derinliğe ve boşluğa sahip değildir. Kilisenin hemen önünde Meryem Ana heykeli bulunan küçük bir havuz vardır. Ziyaretçiler buraya gelip, dilek tutup havuza madeni para atarlar.
.JPG) |
Şekil:1 Girişteki havuz |
 |
Şekil:2 Kilisenin içten görünüşü |
Gezi stajımın son günlerinden olan 7. gün ise Ayasuluk Tepesinde vakit geçirdim. Burası hem Putpereslik hem Hristiyanlık hem de Müslümanlığı bir arada bulunduran ilginç bir yerdir.
İzmir Selçuk İsa Bey Camii (7.Gün-27.08.2014)


İzmir'in Selçuk ilçesinde Ayasuluk Tepesinin güneybatı yamacında bulunmaktadır. Kuzeyinde St. John Katedrali, güneybatısında Artemis Tapınağı yer almaktadır. Bu özelliği ile Ayasuluğ tepesi üç farklı dini inancı bir arada bulunduran konumu ile ilginç bir yer olma özelliği taşımaktadır. Şam'dan gelen Mimar Ali Dımışki tarafından 1375 tarihinde yapılmıştır. İran ve Arap mimari özelliklerine sahip bir camidir. Çünkü farklı renklerde (siyah, kırmızı, beyaz) taş uygulamalarına sahiptir. Camilerin yanında temel olarak iki yapı vardır. Bunlardan biri abdest almak için gerekli olan çeşmedir. Çeşmedeki lahitten birisi Efes'den getirilmiştir. Bir diğer yapı ise, minaredir. Minareler insanlara ibadet saatini ve caminin nerede olduğunu göstermek adına önemli yapılardır. Minare yapımında daha hafif olduğu için tuğla kullanılmıştır. Kubbede ise turkuaz çini süslemeleri vardır. İç mekanda mermer sütunlar

bulunmaktadır. Bunlar üzerinde yine turkuaz renginde çini süslemeleri bulunur. Pencere kenarları, kubbeleri, cephesi yine çinilerle süslenmiştir. Mermerler üzerinde Türk yıldızı motifleri vardır. Normalde Türk yıldızı önceden sekiz köşeliymiş ancak sonradan beş köşeli bir formu almıştır. Camii, Roma dönemindeki bir bazilikayı andırmaktadır. Hatta planının bir kısmının bir kiliseden alındığı söylenmektedir. Caminin doğu ve batı olmak üzere iki kapısı vardır. Ancak doğu kapısı kullanılmamaktadır. Batı kapısının hemen altında çarkıfelek sembolü vardır. Bu sembol sonsuzluğu simgelemektedir. Ayrıca kapı üzerinde yazılar ve geometrik desenler de bulunmaktadır. İçerisi aydınlık olmak zorunda olduğundan dolayı caminin çok geniş pencereleri vardır. Aydınlık aynı zamanda saflığında bir simgesidir. Bu yapı Selçuklu Camii yapısı olduğundan dolayı büyük bir tac kapıya sahiptir. Bu tac kapılara aynı zamanda cennet kapısı da denilmektedir. Dünyevi hayatla ahiret hayatını birbirinden ayırmak için kullanılır. Osmanlı Camii'nde büyük tac kapılar yoktur ve çok fazla süslemelere sahiptir. Ancak bu yapıda süsleme adına daha az çini detayı kullanılırken turkuaz renginin kullanımı ön plana çıkarılmıştır. Çünkü bu kelime Türk ve quartz taşının birleşiminden meydana gelmiştir. Selçuklu Camii yapısında dış kısımlarda süslemeler daha çok ön plandadır. Camii, Türkiye'de inşa edilmiş ilk revaklı (bahçe sistemi) olan ilk camidir. Efes'deki stoa yapısı ilk olarak Türkiye'de burada kullanılmıştır. İnsanlar bu sayede ibadet saatini bahçede bekleyebilme imkanı bulmuşlardır. Daha sonra bu sistem Osmanlı Camiler'nde de devam etmiştir. Camii'de mermer oymacılık sanatı bulunmaktadır. Türkler bu mimari unsurları genelde Suryani ve Ermeniler'den öğrenmişlerdir. Selçuklu Camii kubbeleri genelde küçük forma sahiptir Osmanlı Camiilerine göre. Efes'deki bu kemer sistemi ile kubbeyi taşımayı öğrenmişlerdir.


Kale ve St. John (Yahya) Anıtı

Hz. Yahya'nın mezarının üzerine kurulu olan kilise ve kaledir. Ayasofya'yı yaptıran Justinyen tarafından yaptırılmıştır. Yahya'nın burada öldüğü düşünülmektedir. Hristiyanlık değiştikten sonra buraya kilise yapılmıştır. Ancak bölgede su olmamasından dolayı öncelikle buraya yerleşim sağlanamamıştır. Daha sonra su kemerleri (aquadotlar) ile su, buraya taşınmıştır. Bu kilise ve kalenin olduğu nokta 4. Efes'in kurulduğu yerdir. Klise, taş, tuğla ve harç ile örülmüştür. Kale içinde ise taş döşemeli sokaklar, farklı büyüklükte sarnıçlar, bir camii ve kilise kalıntıları vardır.
Artemis Tapınağı

Anik dünyanın yedi harikasından biridir. Burası bir Yunan Tapınağı'dır. Rehberimizin anlattıklarına göre, M.Ö. 6 yy'da yapılmıştır. Kompozit ve iyon başlıklı süslemeler vardır. Çevresi sütunlu galerilerle çevrili ilk tapınak olma özelliğini taşımaktadır. Koruma amacıyla yapılmış bir durumdur. Ayrıca tamamen mermerden yapılan ilk tapınak ve Türkiye'deki en büyük dini yapıdır. Yapı, yaklaşık 60 cm genişliğinde, 100 m'den fazla bir uzunluğa ve 18 m yüksekliğine sahiptir. Olasılıkla 127 sütundan oluşmuştur bu tapınak ve sütunlar üzerine kabartmalarla bezemeler yapılmıştır. Bu sütunlardan 108 tanesinin Ayasofya inşaatında kullanıldığı düşünülmektedir. Burada ise sadece bir tanesi ayaktadır. Tapınak, Kral Kroisos tarafından yaptırıldığı için Kroisos Tapınağı da denilmektedir bu yapıya. Tapınağın içinde kült heykeli için yapılmış tapınak benzeri bir yapının bulunduğu üstü açık bir avlu varmış. Sadece sütunlu bir hol ve geison figürlü frizle bezeli olan bir çatıya sahipmiş. Tapınağın batı yakasında tapınağa dik bir biçimde çevrilmiş bir sunak bulunurmuş. Ayrıca burada önemli bir Artemis heykelciğinin olduğu düşünülmektedir. Bu heykelciğin içinin süt ile dolu olduğu sölenmektedir. Kadın heykelciğin eline iki tane meşale verilmiştir ve bu meşalelerden dolayı kaynayan süt kadın heykelciğin göğsünden taşmıştır. Bu esnada dua eden insanlar ise bu durumu mucize olarak görmüşlerdir. Tapınak, putperestler için en önemli dini yapıdır. Suçlular ise o dönemde tapınağa ait oldukları için onlar buraya geldikleri zaman, onlara kimse burada dokunamazmış. Bu bölgedeki deniz bile tapınağa ait olduğu için gelirleri çok fazlaymış. Hatta bankacılık bu tapınaklar etrafında oluşmuştur. Tarihte yedi kez yıkılıp yakılmıştır. Hristiyanlık gelince yerine kilise yapılmıştır. Türkiye'deki diğer kiliselerin girişi genel olarak batı, ibadet yönü ise doğudur. Yani gün doğumu ve batımı hep kutsal yöndür. Bu da eski tapınakların planından gelmektedir. Bu tapınakta o şekilde tasarlanmıştır. Eski dönemde tapınakların çoğu kiliseye çevrilirken bir kısmı da camiye dönüştürülmüştür.

Pamukkale (8.Gün-28.08.2014)
Gezimizin 8. gününde Pamukkale şehrinin önemli yerlerini gezdik. Bu yerlerdeki edindiğim bilgiler ve çektiğim fotoğraflar şu şekildedir:
Karahayıt Kırmızı Su
 |
Çamur banyosunun yapıldığı alan |
Bu bölgedeki suyun içinde demir iyonlarının olması nedeniyle kırmızı traverten oluşumları vardır. Bu travertenler, 60 derece sıcaklıkta çıkan termal sulardan oluşmaktadır. Bu termal kaynağın Ege Bölgesi'nin jeolojik faaliyetleri sonucunda oluştuğu düşünülmektedir. Bu termal su sıcaklığı 60-25 derece arasındadır. Buradaki su ile banyo yapıldığında dolaşım sistemi ile ilgili hastalıklara iyi geldiği düşünmektedir. Ayrıca burada bir de ücretsiz çamur banyosunun yapıldığı bir alan vardır. Bu çamur cilde yumuşaklık sağlar, gözenekleri açar, romatizmal ağrılara
 |
Kırmızı Su |
iyi gelirmiş. Ayrıca buradan insanlar şifalı olduğuna inandıkları kırmızı sudan içebilme imkanı da bulabiliyorlar.
 |
Karahayıt Traverteni |
,
Pamukkale Travertenleri
 |
Şekil:1 Yeni traverten oluşumu |
Traverten, çeşitli nedenlerle ortama bağlı olan kimyasal bir reaksiyon sonucu oluşan bir kaya türüdür. Oluşumu 11 yıl sürmekteymiş. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra 320 m uzunluğunda ki bir kanal ile traverten başına gelir ve buradan diğer traverten kanallarına dökülmektedir. Yaklaşık 300 metre yol alırmış. Kaynaktan çıkan yaklaşık 36 derece olan bu suyun içinde bol miktarda kalsiyum hidrokarbonat bulunmaktadır ve bu oksijen ile temas ettiği zaman kalsiyum karbonat çöker ve böylece traverten oluşurmuş. Başta bu yapı çok sert değil daha çok jel kıvamındadır. Daha sonra bu kısımdaki karbondioksit havadaki karbondioksit ile eşitlendiği zaman traverten sert bir hale gelir ve oluşumu tamamlanmış olur. Bu termal su akıntısı her zaman devam etmez yani traverten katlarında bu suyu her zaman göremeyiz. Bu suyun akışı belli bir program dahilindedir. Bu su çok fazla verildiği taktirde yosunlaşma gözlenebilir bu da görüntü açısından hoş değildir. O yüzden bu suyun akış zamanlarına dikkat edilmektedir. Ayrıca oluşumun olduğu traverten kısımlarına insanların ayak basması yasaktır çünkü bu yeni oluşumların zedelenmesi mümkündür.


 |
Şekil:2 Yeni oluşumun olduğu kısım (mavi kısım) |
Hierapolis
Kutsal Kent olarak da adlandırılabilir. Hierapolis'in temeli Frigler'e kadar uzanmaktadır ve ismini dönemin Bergama kralı Telephoss'un eşi olan Hiera'dan almıştır. Hamam, pazar, tuvalet, agora, gymnasium ve tiyatro alanlarının olduğu modern bir antik kenttir. İyi bir kanalizasyon sistemine sahip olduğu için Türkiye'deki Roma Dönemi'ndeki diğer şehirler gibi veba, kolera gibi tehlikeli hastalıklara karşı korunmuştur. Buradaki yapıların çoğu Roma yapısıdır. Efes'de olduğu gibi burada da temiz suyu balçık borularla taşımışlardır. Toprak çok fazla kireçli olduğundan dolayı da beyaz renklidir. Bu kent 1988 yılındaUNESCO Dünya Mirası listesine alınmıştır.
 |
Şekil:1 Kuzey Bizans Kapısı |
 |
Şekil:2 Gymnasium |
 |
Şekil:3 Su Kanalı ve Nympheum |
 |
Şekil:4 |
 |
Şekil:5 |
|
Şekil:6
|
Rehberimiz buradaki yapılar arasından tiyatro üzerinde daha çok durdu ve bu yapı ile ilgili çok önemli bilgiler sundu. Şehrin önemli yapılarından biri bu Roma tiyatrosudur.
 |
Şekil:1 |
Bu tiyatronun diğer tiyatrolardan farklı olmasının sebebi, içerisinde su sporlarının da yapılabilir olmasıymış. 15 bin kişi kapasitesi varmış tiyatronun ve batıya bakmaktadır. Bu sayede insanlar hem denizden gelen esintiyi alabiliyor hem de tiyatro bir yamaca kurulduğu için gün batımı izlenebilmektedir. Buradaki ilk tiyatro 1. yy.'a ait olup travertenlerden oluşmaktaydı ve küçük bir sahnesi bulunmaktaydı. Bu yapı yıkıldıktan sonra yerine şuan ki amfi tiyatro yapılmıştır. 50 oturma sırası olan yapı 8 merdiven ile 7 bölüme ayrılmıştır.Oturma alanında kentin
 |
Şekil:2 Oturma kısımları |
 |
Şekil:3 |
önde gelenleri için özel olarak yapılmış şekil 3'deki gibi yarım daire şeklinde özel olarak ayrılan mermer koltuklar bulunmaktadır. Bu oturma kısımlarında şekil 1'deki gibi oyuklar açılmıştır ve bunlar içine uzun sopalar yerleştirilerek gölgelik oluşması sağlanmaya çalışılmıştır. Ayrıca şekil 2'de görüldüğü üzere oturulan yüzeyin alt kısmı biraz daha içeride olacak şekilde eğimli yapılmıştır. Bu sayede insanlar hem daha rahat edip hem de ayaklarını geriye çekerek bir öndeki oturan insanların rahatsız etmemiş olacaktır. Burada bulunan, tiyatroya giriş çıkışı sağlayan kapılara kusma kapıları denilmektedir. Oturma alanlarını ve orkestrayı çevreleyen sahne ön duvarında ise beş kapı ve altı niş bulunmaktadır. Bunların önünde ise 10 adet sütun vardır. Mermer olan bu sütunlar üzerine istiridye kabuğu motifleri işlenmiştir. Sahne gerisinde duvarı süsleyen üst üste sıralanmış üç sütun dizisinden alttakiler sekizgen bir kaideye sahiptir. Bunlar arasında ise dört kadın tanrıça; Hera, Aphrodite, Demeter, Persephone heykelleri bulunmaktadır. Aynı zamanda frizlerde bazı mitolojik olaylar anlatılmıştır. Mesela; Hades'in Persephone'yi yer altına kaçırması, Apollon ve Artemis'İn doğuşu, Medusa, tanrılar ve devlerin savaşı gibi. Tiyatro gladyatör dövüşleri ve bazı gösteriler için kullanılmaktadır. Akustiği çok iyidir. Ancak yapı, IV. yy.'da su gösterileri için havuza dönüştürülmüştür. Havuz su sızdırmayan harç ile sıvanmış ve buradaki suyun değişimi için kanallar yapılmıştır.




 |
Şekil:1 Sodalı su |
Hiearapolis'in ilginç ve önemli kısımlarından biri de Kleopatra havuzudur. Kleopatra'nın bu havuza bir kez girdiği düşünülmektedir. İnsanın vücut sıcaklığına eşit olan bir su sıcaklığı vardır. Dört mevsim 36.5 derecedir. Suyun içinde kabarcıklar vardır ve bu kabarcıklar derinin altına işleyerek cildi pamuk gibi yapmaktadır. Bu havuzun rahatlatıcı etkisinin yanında birçok hastalığa (romatizma, deri, göz, kalp hastalığı, tansiyon ...) iyi geldiği düşünülmektedir. Aynı zamanda bu havuzun on yıl gençleştirdiğine inanılmaktadır. Eskiden Hierapolis'e şifa bulmak için birçok insan gelirmiş ve buradan sağlıklarına kavuşarak ayrılırlarmış. Bu yüzden burada çok fazla hamam bulunmaktaymış. Bu havuz ise sütunlu caddede bulun sivil agoranın, deprem sırasında oluşan bu havuzun içine düşmesiyle oluşmuştur. Zaten resimlerde görüldüğü gibi havuzun içinde birçok sütun kalıntıları bulunmaktadır. Aynı zamanda burada bir de sodalı havuz bulunmaktadır. Fakat bu kısma girilmesi yasaktır sadece buradan çıkan suyu tatma fırsatı bulunabilmektedir. Suyun tadı gerçekten de soda gibidir. Bu havuzlar etrafında soyunma kabinleri, tuvaletler, cafeler bulunmaktadır.
 |
Şekil:2 Kleopatra havuzu (Antik havuz) |
Gezi stajımın eğlenceli ve bir o kadar da bilgi dolu 8 gününü bu şekilde tamamlayarak sonlandırdım. Diğer 2 günü de İstanbul'da gezerek geçirdim.
Yerebatan Sarnıcı (9.Gün-01.09.2014)

İmparator Justinianus tarafından 6. yy'da yapılmıştır. O dönemde buraya Belgrad Ormanından şehrin su ihtiyacını karşılamak amacıyla su kemerleri ile su taşınırmış. Yapının su yalıtımının iyi olması amacıyla pişmiş tuğla ile örülen bu yapıda, suya dayanıklı horasan adlı bir harç kullanılmıştır. Buradan aynı zamanda Topkapı Sarayı'nın bahçesine de su verilmiştir. Ancak Osmanlılar kendi su tesislerini kurunca bu sarnıç kullanılmamaya başlanmış ve daha sonra unutulup kalmıştır. Bizanslılar'ın tarihini araştırmak için bu bölgeye gelen bir kişi, önceden insanların buradan kuyularla su çekip, balık tuttukları söylentilerini duyunca, bu sarnıcın üzerinde bulunan evin
 |
Şekil:1 Su damlamasını önlemek amacıyla yapılan sistem |
 |
Şekil:2 Medusa başı kaideleri |
avlusundan buraya taş basamaklarla inip burayı keşfetmiştir. Sarnıç yerin altında bulunmasından dolayı hiçbir şekilde güneş ışığı almamakta ve hatta ortamın mistik havasını bozmamak amacıyla yalnızca küçük lambalar yardımıyla aydınlatma sağlanmaktadır. İçeri ilk girdiğiniz de sizi büyüleyen bu yerin inanılmaz bir havası vardır. Açıklığı geçmek amacıyla dilek dilenip bozuk paraların ve içinde çeşitli balık türlerinin bulunduğu suyun içinden aynı sırada yükselen birçok sütun görebiliriz burada. Sütun başlıkları korinth ve dorik düzendedir. Çok fazla çeşitlilik olmaması mekanın sadeliğini korumuştur. Mermerden yapılmış bu sütun yapıları ya tek bir bütün ya da iki parça halinde dikilmiştir. Bazı yerlerde tavandan su akmaktadır. Bunu önlemek için de tavanın dokusuna ait su geçirmeyen bir malzeme, tavanda gerilerek bazı yerlerde kullanılmıştır. Alanda ilerledikçe sarnıcın kuzeybatısında bulunan iki sütunda Medusa'nın başı yan ve tamamiyle ters bir şekilde konularak kaide olarak kullanılmıştır. Yılan başlı olan Medusa, gözlerinin içine bakanları taşa çevirdiğinden dolayı önemli yerleri korumak amacıyla kullanılırmış. Başka bir inanışa göre ise güzelliğiyle övünen Medusa, Zeus'un oğlu Perseus'u seviyordu ancak Perseus'u seven Athena bu durum üzerine Medusa'nın saçlarına yılana çevirmiş ve yine gözlerinin içine bakanların taş olmasına neden olmuştur. Daha sonra ise Perseus, Medusa'nın kafasını kesip onun kafasını kullanarak birçok savaş kazanmış. Yerebatan Sarnıcındaki gezimin sonuna doğru bende suya bir bozuk para atıp dilek tutarak buradan ayrıldım.






Kaynakça:
http://yerebatan.com/yerebatan-sarnici/hakk%C4%B1nda.aspx ve müze içindeki tabelalar.
Gezi stajımın son gününde ise vaktimi İstanbul'un Fatih ilçesindeki Balat-Fener semtinde geçirdim.
Balat-Fener (10.Gün-02.09.2014)

İstanbul'un en eski semtlerinden olan bu yerler geçmiş dönemlerde ağırlıklı olarak Yahudiler'in yaşadığı mekanlardır. Hatta yakın zamanda da Yahudi yerleşkesi bulunan bu alanlarda şuan Türkler yaşamaktadır. Bunun dışında bölgede Rum ve Ermeni yerleşkesi de olmuştur. Farklı kültüre ait toplulukların yaşamış olmasını kanıtlayan en güzel mekanlar arasındadır bu yerler. Sokakları dar, uzun ve bazısı inişli-çıkışlı olan bu semtlerin evleri genellikle iki - üç katlıdır. Aynı hizada birbirlerine yapışık olarak konumlandırılmış bu evlerin ön yüzleri dar ve sırasıyla farklı renge boyanarak sokağa farklı bir ışıltı verilmiştir. Genellikle ahşap ve tuğlalardan

oluşturulmuş evlerin bir çoğu bakımsızlıktan harap durumdadır. Evlerde çamaşır asacak yer olmadığından dolayı ipler iki bina arasında gerdirilerek bu alanlara asılmaktadır. Turizm açısından çok değerli olan bu yerlere gereken önem verilmediği için arka planda kalmıştır ve ne yazık ki çok fazla gelişim gösterememiştir. Bu sebepten dolayı bölgede şuan yaşayan halkın maddi durumu da çok iyi değildir. Balat'ın merkezinde şarkılara konu olan Agora Meyhanesi bulunmaktadır. 123 yıllık bir tarihi olan bu yerde çok önceden ünlü kişiler de bulunmuştur. Sokaklarda gezinmeye devam ederken buraya ait olduğuna
 |
Şekil:2 Cumbalı Evler |
inanamadığım bir Fener Rum Lisesiyle karşılaştım. Dik bir yokuşun üzerinde Fener semtinde bulunan bu lise Mimar Konstantin Dimadis tarafından planlanmıştır. Fener'in dar ve bitişik evleri arasında kırmızı rengiyle dikkat çeken bu yapı Fransa'dan getirilen tuğlalar ile örülmüştür. Bu Rum okulunda öğrenciler ilk ögretim ve lise eğitimi verilmiştir. Giriş ve üç kattan oluşan bu yapının bir de kulesi bulunmaktadır. Kule kısmı da iki kattan oluşturulmuştur ve buranın balkonundan İstanbul panoramik bir şekilde seyredilebilmektedir. Kulenin üstünde bir de kubbesi bulunmaktadır. Okulun hemen arkasında ise bir de Mesnevihane bulunmaktadır. Burası da önceden dershane olarak kullanılmıştır bunun yanında kütüphane, mescid, derviş hücreleri, çeşme gibi alanları da bulunmaktadır

 |
Şekil:3 Fener-Rum |
Kaynakça:
http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=366&RecID=2324
http://fenerrumlisesi.k12.tr/mimari.aspx
Bu yerdeki bazı tabelalar
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSÜPER BİR GEZİ VE ANLATIM OLMUŞ...
YanıtlaSilBEN DE BU SENE TEMMUZAYINDA GİTTİM BU GÖRDÜĞÜNÜZ YERLERE
AÇIKLAYICI DA BİR BİLGİYE SAHİP EMEĞİNİZE SAĞLIK
TEŞEKKÜRLER
TEŞEKKÜRLER
TEKRAR TEŞEKKÜR EDERİM...
YanıtlaSil